top of page

Dul

Birinin gidişinin ardında kalan tuhaf boşluğu nasıl tarif edebiliriz?

Uzun yıllar sürmüş bir evlilik, alışkanlık, sevgi ve kabullenişin bir araya getirdiği tatlı - ekşi bu kokteyli aynı formülle bir kez daha hazırlanabilir mi?

Hazırlanamaz.

Kaderin ilmek ilmek dokuduğu bir buluşma, belki rastlantısal bir tanışma, törpülenerek alışma ve bir gün insana kendi elinden ayağından daha yakın gelen biriyle vedalaşma. Hayat ne acımasızsın.

Aşkın her şeyden daha fazla yüceltildiği bir dönemde, aşkın içine düşülen bir şey kadar hayatın içinde sürdürülebilir bir durum olduğunu zarifçe anlatan kısa bir kitap.

Derler ya, hayat kısa ama geniştir. Bu kitap için de benzer bir şey söylemek mümkün. Birlikte sürülen ömür, geriye dönüp bakınca günlerden geriye kalan kısa bir film şeridine dönüşüveriyor. Bir avuç anı. Ama derinlemesine eğilip bakınca binlerce küçük şey, ilişkiyi canlı kılan bir ekmek mayası gibi her gün yeni baştan kuruyor.
İşte o küçük şeyler, sakince yaşanan, keyif veren bir olduğu gibi kabulleniş yumuşaklığına dönüşüyor. Başlangıçtaki hırçınlık durağanlığa, tutku keşfetmeye, korku da anlamaya dönüşüyor. Kimyasal bir reaksiyon gibi iki ruh ve iki vücut birbirine hem benzemeye başlıyor hem de tüm farklılıklarını kabullenip alışmaya. Karşımızdaki kişi zaman içinde bizi sevmeyi, en başta bilmese de, öğrenmiş oluyor. Aşk birazcık da birini sevmeye niyet etmek değil mi? Yoksa tutulduğumuz o çılgın aşkların bir çeşit delilik, sağlıksız birer akıl tutulması, gerçekliğin önündeki parlak bir perde olduğunu asla kabul etmeyecek miyiz?

Her şeyin akıllıca ya da mantıklı olmasına gerek yok.
Bazı zamanlar aşk için ölmeye de varız.

Yazar, ölen karısının ardından bir çeşit günce tutuyor. Bugün de ölmedim ve kederli bir çaresizliğe de sürüklenmedim, diyor. Yazmak neye yarıyor? Delirmemek için yazdım, diyen yazarlara selamla unutmamak için yazdım, diyebilir. Ölen birinin ardından zamanla hafifleyen o kesif duygunun getirdiği suçluluk duygusunu bilirsiniz. Ya da umarım bilmezsiniz. Yüzünü bir gün gözünüzün önüne getirememenin ya da sesini hatırlayamamanın getirdiği korkuyu. Kitapta insan hiçbirine kapılmıyor. Bu hafif acılı bir üzüntü hikayesi. Acıyor ama ağık aksak da olsa yürümeye devam ediyorsunuz. Bahçedeölen kişinin diktiği güller solup tekrar açmaya, yazdığı kitabın yeni baskıları çıkmaya, dolaptaki eşyaları hiçbir şey olmamış gibi askıda durmaya hatta adresine indirim kuponları postalanmaya devam ediliyor. Hayatın böyle gamsız devam etmesine yazar yazarak tepki gösteriyor. Bu durumu protesto gibi.

Yazarın bu sakinliği bir noktada beni geriyor. Onun yerine benim haykırasım geliyor.

Dönme dur sen de kahpe dünya.

İlk Baskı Yılı:

2013

Yazar:

Jean-Louis Fournier

Basım Dili:

Türkçe

Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için emailinizi paylaşın!

Takipte kalın!

Diğer kitap incelemelerimiz:

Iza'nın Şarkısı

Botter Apartmanı

Bir Son Duygusu

Ülker Abla

Fahrelnissa Zeid Sözlüğü

Kehribar Gözlü Tavşan

Hamnet

Beyin ve Sessizlik

Seneler

Kasiyer

Teke Şenliği

Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan

bottom of page